•Imitation Lian• Kader yolunuzu gözleriniz bağlı, gerçeği göremeden nasıl geçebilirsiniz? |
| | Multi Player Başvuruları | |
|
+4Clara D'esmaris Leartes Roubanis Ojufemi d'Estaign Haberci Ruh 8 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Haberci Ruh Oyun Yöneticisi
Mesaj Sayısı : 246 Kayıt tarihi : 08/01/10 Anavatanı : Mehventep
| Konu: Multi Player Başvuruları Salı Şub. 02, 2010 2:42 pm | |
| Buradan başvuru yapılması daha olanaklı göründüğü için açılmıştır bu konu. Multi Player almak isteyenler aşağıdaki formu doldurup yine buraya göndermeleri gerekir. En fazla 2 multi player alabilirsiniz. Örnek rp en az 15 satır olmalıdır.
İsim, Soyisim: Multi Player: Örnek RP: | |
| | | Ojufemi d'Estaign Lian
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 25/01/10 Anavatanı : Fransız
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Salı Şub. 02, 2010 3:58 pm | |
| İsim, Soyisim: Ojufemi d'Estaign Multi Player: Henüz karar vermedim, düşünmelerdeyim. Örnek RP: Umm... Irk başvurularında bulunmakta. ^^ | |
| | | Leartes Roubanis Dealota
Mesaj Sayısı : 215 Kayıt tarihi : 28/01/10 Anavatanı : Yunan
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Ptsi Şub. 08, 2010 5:22 pm | |
| İsim, Soyisim: Leartes Roubanis Multi Player: Searlus (aileye başvurunca soy isim ekleyeceğim) Nihilminoveil olacak Örnek RP: Büyük, ihtişamlı, Tanrıya uzanan katedraller, uçan payandalarla desteklenmiş ince, zarif duvarlar, Tanrıya uzanan sivrilik, insanı ezen, küçülten bir dolu yapı. İnsan bir hiç bu devirde, Tanrı var sadece, onun isteklerine uyulur, onun sözlerinin dışına çıkılmaz. Fakat Tanrı neler demişti? Bu gerçekten biliniyor mu peki? Paganizmin sanki tek Tanrı ayağını yaşıyoruz. Tanrı üçe bölünmüş, sözleri kilisenin elinden çıkma. İsa'nın doğduğundan beri İncil saflığını korudu mu acaba? Müslümanların aksine Hristiyanlar kutsal kitaplarını değişmez kabul etmiyor, en azından Leartes değişimi apaçık görüyor, onlar ise bizim teslis inancını, İsa'yı Tanrı olarak görmeyi tuhaf buluyorlar, neredeyse içerliyorlar. Aslında onlara hak veriyordu. Eğer bir Tanrı varsa İsa onun yalnızca kulu olabilir. Tanrı doğar, büyür mü hiç? Saçmalık! Fakat umurunda değildi, eğer inançlı olsaydı neye uğradığını şaşırabilirdi aslında. Tanrı'nın onca olağanüstü özelliğini kabul ettikten sonra, insanlardan ayrı olduğunu gördükten sonra bir insanı Tanrı'nın oğlu olarak nitelendirmek mantıklı bir insanı şok edebilirdi. Belki de kanıksardı bu durumu, bilmiyordu. Fakat çok şükür, kabul edilemez bir gerçek gibi gelebilir ama Leartes azılı ateistlerden olan bir din adamıydı. Zaten inanıp ne olacaktı? O zaman Lian'lara, yani bu addan habersiz, hatta çoğu şeyden habersiz insanlara yaptığı şeyleri nasıl kaldıracaktı? Tanrı gerçekten varsa Lian'ların Tanrısı oluyordu, eğer bir kitap inmişse onun ırkına hitap etmiyordu. Sonuçta ''Ruh emmek kötüdür, bunu yapanlar sadece acı görürler.'' tarzı bir ayet yoktu. Ya da ruh emmeyi onlara helal kılan bir şeye de rastgelmemişti. Fakat vardı, geçmişini hatırlamak istemese de, bir Lian olarak yaşamaya alışsa da ihtişamlı bir gerçek ki o bir Dealota'ydı. Bunu değiştirebilirdi belki, ırkına bu şansın verildiğini hatırlıyordu hayal meyal. Fakat onun gibi birine, bir çok kişinin hayatının mahvına neden olacak kadar karanlık birine saf ışığın sahibi Lian neden ışığını sunsundu? Bu kurallar o kadar ağırdı ki, ister istemez Lian olma isteğini varsa bile yok etmek zorunda hissediyordu kendisini. Her neyse, Tanrı'dan söz ediyorduk, yeterince söz ettik çevreye geçelim artık.
Mistik bir yer bu yeni yetme sayılacak kadar genç pederin bulunduğu kilise, her şeyi ile kutsaldı burası. Her yanı bezle kaplı rahibeler, alt hizmetlerde çalışan başları traşlı, çuval gibi entari giymiş, beline kalın bir halat bağlamış keşişler, tıpkı Leartes gibi boğazlı siyah cübbeler giymiş pederler, huşu ile dua eden inançlı insanlar, kutsal suya para atanlar, İsa adına mum dikenler, zaman zaman aşka gelip ağlamaya başlayanlar, dini eğitim için buraya verilen ufak rahip adayları, tam bir curcuna vardı burada. Kendini burada evimde hissediyordu Leartes. Tanrı yoktu burada, öyle olsaydı kovardı onu buradan. Tanrı'nın yerine bu eve Leartes yerleşmişti, koruyorlardı onu, gizliyorlardı ne olduğunu, kilise kadar sıkı bir koruyucu bulamazdı hiç bir yerde. Kutsallığı işte bundan buluyordu. O da bunun karşılığında bir rahibin yapması gereken her şeyi harfiyen yerine getiriyordu, zorluklara, sömürülmeye katlanmıştı bunca zaman. Tabi tek yapmadığı bir çok kişi gibi odaya kapanıp kendini günahlardan arındırmak için kırbaçlama saçmalığı olmuştu. Onun yerine spor yapardı, ağır kalasları kaldırır, şınavını, mekiğini çeker, tavanarasından bulduğu koca çuvallara doldurulmuş tuzu yumruklardı. Daima zinde, daima atik kalmalıydı. Minoveillerden haberi vardı, babasının ölümü onların elinden olmuştu. Bir nevi kilisenin koruyuculuğuna bu yüzden sığınmıştı. Annesi de kendisi ile katiyen ilgilenmeyerek, sadece mekanik bir kaç bakım işlemi yaparak bu kararına katkı sağlamıştı. Daha ufak bir çocukken ölüm korkusunu öğrenmişti Leartes, daha ufak bir çocukken tüketmişti tüm gelecek ümitlerini. Kin ve nefretin içine doğmuştu resmen, ruhunun renkleri kararmıştı, solmuştu. Kimi canlılığını yitirmişti. Belki de ırsi özelliklerindendi, bilmiyordu. Bu konuda düşünme yasağı koymuştu kendine. Kendi kuralları vardı, kilisenin kurallarından da üstündü bu kurallar.
Kilise bugün oldukça doluydu. Oysa pazar bile değildi. Paskalya olabilirdi, bu vakitler öyle oluyordu genelde. Ancak pek ilgilenmediğinden bundan bihaberdi çoğu zamanki gibi.-Kilise'nin baş rahibi bunu ayinin ne olduğundan çok özüne kaptırmasına bağlıyordu- Rahibelerden biri tam önünde tökezledi, düşeyazdı. Leartes, yani Peder Leartes onu dirseğinden tuttu yardımsever bir şekilde. Rahibe kızararak bu siyah elbiseler içinde altın rengi ile parlayan pedere teşekkür etti. Leartes kolu bıraktığında acelesine gömüldü yeniden ve koşturarak yürümeye devam etti. Böyle durumlara çok rastlıyordu zaten genç rahip. Onun için sıradan bir olaydı. Zira kutsallığın gizlediği tek kötü şey o değildi. İki yüzlülük buradakilerin hepsinin özünde vardı. Burada evinde hissetmek için bir neden daha. Ulu tavana baktı telaşsızca, dudaklarına yerleştirdiği mayhoş tebessümle ayini hayal etti. Genellikle eğlenceli olurdu, sanki dua edenleri izleyen bir şeytan gibi içinden alay ederek eğleniyordu bir nevi. Tanrı için bunca çabaya ne gerek vardı? Ne de olsa duymayacaktı kimseyi, zira yoktu. Bir süre bu şekilde durduktan sonra emin adımlarla ilerlemeye başladı genç rahip. Üzeride yerlere kadar uzanan koyu kahverengi cübbe giderek gelişen bedeninin üstüne enfes bir şekilde oturmuştu. Kilise içerisinde herkes şapkasını çıkarmak zorunda kaldığından başında kalpağı yoktu, kısa kesilmiş altın rengi saçları açıktaydı. Usulca sürdürdüğü yürüyüşünün sonunda yerine vardı ve yüzünü halka döndü. Büyük bir güruhun bakışlarının üzerinde toplandığını açıkça görüyordu. Sanki ayin Tanrı'ya değil, kendine yapılacaktı. Gülmek istedi ama yüzündeki tebessümle yetinmek zorundaydı. Bu yüzden kurallarını hatırlayarak bu duygusunu bastırdı. Eğer korunmak istiyorsa, dışarıdan da olsa buranın kurallarına uyum sağlamak zorundaydı. Renkli vitraylardan içeri giren ışığın koyu yeşile döndürdüğü gözlerini heyecan dalgası halinde bekleşen kalabalığın üzerinde gezdirdi. Bekledi, bekledi. Sonunda ayin bittiğinde, bu sırada görevli rahip apsisteki kürsüden ayrıldığında başladı görevi. Getirilen şaraplardan birini eline alarak kutsanmak isteyen kalabalığa dağıtmaya başladı. Diğer yandan onlara yanındaki kaseden ekmek veriyor, bir yandan onları takdis ediyordu. Günahlardan arınmış halde, ağzında İsa'nın eti, kadehlerinde İsa'nın kanı ile yanından ayrılıyordu inananlar. Bu hale her zamanki gibi hayret etti.
Sonunda ayin bittiğinde derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Boş kadehi yanına gelen keşişe vererek bulunduğu yerden ayrıldı. Bir genç kız çarptı gözüne, kuraldışı giyinmişti, saçları açıktı, yakasını bir şalla örtmemişti. Bu derece açık giyinmesinin tuhaflığı yetmiyor gibi bir de üzerinde pantolon vardı. Onun bu cesaretini içten içe takdir ederek yanına yaklaştı onun. Yüzündeki sahte gülümseme yok olmuş, bunun yerine ilgi dolu, meraklı ifade gelmişti. Onu tanımak istediğini düşündü. Böyle birine yüz yılda bir rastlanırdı. Fakat onunla konuşmaya başlamak yerine etrafı süzdü, kilise resmen bomboştu şimdi, ayinin verdiği yorgunluktan dolayı da burada çalışanlar da kendi odalarına çekilmişti. Ya o, o neden gitmemişti? Acaba kilisenin kutsallığını kimse yokken daha fazla hissedenlerden miydi? Ne soracağımı, ne söyleyeceğimi düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Kilişe sözler de kullanmak istemiyordum. ''Burası bir gün müze olacak. Bundan adım kadar eminim.'' Sonra elimi alnıma götürdüm, oradan burnuma indirdim. Avucumun içinde sırıtmamı gizlemeye çalışıyordum. Tuhaf bir başlangıç olmuştu. Belki de genç hanımın tuhaf olduğunu düşündüğümden bu tarz bir konuşma yapma ihtiyacı duymuştum. Belki de onun özgünlüğünü görünce gerçek düşüncelerimi açıklamak istemiştim. ''Ah, aslında İsa'nın gelecekte buraya gelip hepimizi kurtaracağını söylemem gerekiyordu değil mi?'' Biraz alay kokuyordu sözleri. Ancak alayın muhatabı bu genç hanım değil, şu insanı ezen kutsallık modasıydı. | |
| | | Clara D'esmaris Lian
Mesaj Sayısı : 56 Kayıt tarihi : 09/01/10 Anavatanı : Fransız-İngiliz Melezi
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Salı Şub. 09, 2010 3:21 pm | |
| İsim, Soyisim: Clara D'esmaris Multi Player: Minami Maxwell Örnek RP:
Gözbebeklerine yansıyan bu karmaşayı ayakları zincirle bağlanmışçasına hareket etmeden izliyordu. Birbirine giren bu herifler muhtemel birkaç saat önce birbirlerine karşı dostça davranışlara sahip olduklarına emindi... Kafasının karşıklığına ürkmek de ekleniyor ellerinin depreme maruz kalmışçasına titremesine sebep oluyordu. Nereye koşacağını, kimi ayıracağını bilemeden öylece bir sağa bir sola bakıyordu. Bir adım attı umarsızca. Diğer ayağı adımına partner olmadan bu hareketinden de vaz geçti...
Tutsak kızın kötü durumu saf kalbiyle tahmin ettiği üzre artıyordu durmadan. Ne yapıp ne edip onu yardım etmeliydi... Bu pek akıllıca bir şey sayılmazdı. Eğer bu karmaşaya güçsüzce gözü kapalı dalar ise Boumasa onu da tutsak kızı da köpek balıklarına atardı... Ne kadar bu konularda işe yaramaz ötesi olsa da kalbindeki dürtüler onu rahat bırakmadan beynini okşamayı sürdürüyorlardı. Derin bir nefes alıp diğer ayağını da diğerinin yanına getirdi. Ne yazık ki anlık parladığı an sönmüştü... Bu yanar dönerlik ne bunaltıcıydı ama...
Kaşlarını çatıp evuçlarını sıkarak göğüs hizasında birleştirdi. Sonsuza dek birisinin gölgesinde titreyerek yaşayamazdı. Patlamanın vakti geldiyse bu vakit o vakit olmalıydı... Etrafına bakındı. Gökyüzünden aldığı ışığı gözüne parlatan kılıç göz kırpıyordu sanki ona. Pekala, savaşamazdı tutsak kız için... Ama kaçabilmesi için yardım edebilirdi.
Hızla kılıçın önüne çöküp en fazla 2 kere değdiği bu tehlikeli şeyi kavradı. Gözlerinin yansıdığı kesici kısımda ciddiyetini süzdü. Daha fazla boş davranmadan kılıcı kaldıracaktı ki o cılız ötesi kolları buna engel oldu. Kılıçların ağırlığı sebebiyle kaldıramıyordu. Bir nefes verip tüm gücünü kollarına verdi. Zeminden ayrılan kılıç tospa yavaşlığıyla yükselirken kollarının kopacağını hissediyordu. En sonunda ıkına sıkıla kaldırdı ve titreyen dizleriyle tutsak kızın etrafını saran grubun yanına bir umut ulaşma hayaline girişti. Diğerlerinin arasına girince alnından akan terler deniz olurcasına durmadan daha yükseğe kaldırıp boğazına getittirdi. "Cezanı çekeceksin tutsa-" Sözüğnü bitirmeden ayağı tam önündeki fark edilemeyecek kadar ufak çöküntüye takıldı ve yüzüstü yere düştü. Ne şanssızlıktı ki(!) kılıç tam serasın ayaklarına gelmişti. "Ahh yanlışlıkla oldu canıııım...." dedi sırıtarak korsanların kızışından kurtulmak için... | |
| | | Haberci Ruh Oyun Yöneticisi
Mesaj Sayısı : 246 Kayıt tarihi : 08/01/10 Anavatanı : Mehventep
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Salı Şub. 09, 2010 4:16 pm | |
| | |
| | | Yoru Chou Ashworth Dealota
Mesaj Sayısı : 84 Kayıt tarihi : 14/01/10 Anavatanı : Yarı Japon Yarı İngiliz
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Çarş. Şub. 24, 2010 10:04 am | |
| İsim, Soyisim:Yoru Chou Asworth Multi Player:Nathaniel(soy isme kararvermedim) Örnek RP: Yuukou elini uzatmışken,bu çocuğu yakından inceleme fırsatı da bulmuştu.Garip görünüyordu.Zayıftı,narindi ve...güçsüz gibiydi aynı zamanda.Yüzünü örten ipeksi,gümüşi saçları,bembeyaz yüzü ve kızılımsı gözleriyle adeta porselen bir bebeğe benziyordu.Saf,temiz...Her şey ve...Aynı zamanda hiçbir şey...O kadar narin görünüyodu ki kırılacak gibiydi.Garipti ve Yuukou'ya tamamen yabancıydı.Böyle biriyle hiç karşılaşmamıştı.Tanıştığı diğer insanlara hiç benzemiyordu.Değidi tabii ki de...Ona bir kes bakmanız ne kadar masum,ne kadar temiz,ne kadar iyi yürekli olduğunu anlamanıza yeterdi.Sanki ışık gibi etrafını aydınlatabilen bir insandı.Garipti ve Yuukou'ya tamamen yabancıydı.Düşündü,elinde olamadan "Hala böyle insanlar kaldı mı?" diye düşündü.Cevap çok basitti oysa ki.Onun gibi bie insana rastlamak imkansızdı. Yuukou elinde olmadan ona karşı bir hayranlık duydu.Önceden belirlenmiş yaşamının temeli-vampir avcısı olmasa bile-insanları vampirlerden korumaktı.Bunu yapmıştı hayatı boyunca bunu.Beliki de bu yüzden masum hissetmiyordu kendini,bu yüzden bu çocuğa o kadar hayranlık duymuştu.Çocuk zayıf olabilirdi,pek çok şeyden korkuyor da olabilirdi.Ama Yuukou'un şu ana kadar karşılaştığı en masum insandı.Ama Yuukou asla böyle olmazdı.Olamayacaktı, o kadar vampiri katletmişken... Hayat nasıl bir tesadüf eseri ile onu Yuukou'nun karşısın çıkarmştı?Nasıl?Bir tesadüf olamazdı.Bu çocuk Yuukou'nun istediği her şeye sahipken olmazdı.Hayat nasıl bir oyundu?Nasıl bir oyundu ki bütün insanların zayıp noktalarını bilip ona göre davranabiliyordu?Bunlar Yuukou'nun asla cevaplayamayacağı sorulardı ve bundan tamamen emindi. O bütün bunları düşünürken çocuğun "Ben güçsüz değilim!" dediğini duydu.Ben güçsüz değilim mi?Dışardan bakan herkes onun narin olduğunu anlayabiliri.Evet!Bu çocuk fiziksel olarak güçsüz olabilirdi ama Yuukou,onun çok güçlü bir kalbi olduğunu biliyordu.Bu yüzden ona çocuk gibi oldğunu söylediği,ima etmeye çelıştığı için derin bir acı duydu.O zaman çocuğun değerini bilmiyordu çünkü.Ama şimdi...Başını kaldırıp çocuğun yüzüne baktı ve kızarmış olduğunu gördü.Tabii,çocuk kurtarıcısına bu şekilde kaba davrandığı için utanıyor olmalıydı.Yuukou olmasaydı öleceğinin bilincindeydi sanki...Sonra uzatıığı elini tutup ayağa kalktı ve "Ben Çok teşekkür ederim efendim. Siz olmasaydınız hayatım tehlikede olurdu. " dedi.Ne alışılmış laflar.Ama bunun bir önemi yoktu.Ama çocuğun ses tonun,onun bir vampir avcısı olduğunu sandığını gösteriyordu. Yuuou hiç bir zaman bir vampir avcısı olmamıştı-olmak istememişti-.Ona göre vampir avcıları da vampirler kadar kötüydü.Kibirli ve kendinin beğenmiş...Çocuğa baktı ve "Bir vampir avcısı olduğumu düşünüyor gibisin"dedi.Çocuğun tepkisi bunu onaylamıştı. "Bir vampir avcısı değilim ben.Sadece elime geçirdiğim kılıcımla insanların hayatını kurtarmaya çalışıyorum hepsi bu.Zaten bir avcı olmayı isremezdim.Onlar vampir avcıları kadar kötüler."sustu.Düşündü ve devam etti "Adım Yuukou.Cross Akademisi'nde okuyorum.16 yaşındayım.Peki ya sen?" Biliyordu damdan düşme olmuştu ama zaman kaybedip bu lanetli yerde daha uzun sire kalmak istemiyordu... | |
| | | Beatrice Le Jeune Dealota
Mesaj Sayısı : 72 Kayıt tarihi : 05/02/10 Anavatanı : Fransız
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Çarş. Şub. 24, 2010 5:57 pm | |
| İsim, Soyisim:Beatrice Le Jeune Multi Player:Marcus Le Jeune Örnek RP: - Spoiler:
Kendi malikanemdeyken tehlike arz etmiyordum.En azından kendi ailem için...Yani onlar her an benim korkunç durumda olabilmeme dayanabiliyordu.Kimi zaman delirir kimi zaman normale dönen bir kişilik yapım olmasına rağmen çoğu zaman hatta her zaman sakin bir kişiliğe sahip oluyordum.Yani bende tabii ki herkese saldırmak için yer alayan kuduruk bir vampir değildim.Bir yanlışını görmediğim kişilere sataşmazdım kesinlikle.Onlar bilmese bile ben onların bazı yönlerini ortaya çıkarmış olurdum.Onlar bunu bilmezlerdi ve beni uyuz bir kadın olmak ile suçlarlardı.Bilmezlerdi ki suçlu olanlar kendileri...Ancak her suçlu insan suçunu üstüne atacak başka biri aramazmıydı zaten?Ben ise sadece oturup onları izlerdim.Daha ne kadar suç işleyebileceklerini...Yada ne kadar ileri gidebileceklerini...Gerçi çoğusu beni sinirlendiren bir siliniş yapıyorlardı o saçma hayatlarında.Benim hayatıma bile ufacık bir heyecan yaratamıyorlardı.Gereksiz yaşamdan başka birşey değillerdi benim gözümde.Belki öldürülmesi gereken dandik bir böcekten daha ileri gdemeyecekti benim için...Yada herhabgi işe yaramaz bir eşyadan daha ileri...Burada bana müdürün taktığı bileklik yok oldu.Daha doğrusu benim karanlığım yok etti...Buna bir çözüm bulmaları gerekiyordu.Deslere girmemem önerildi.Ve bu yapıma geçti.Derslere girmiyordum artık.Kısa bir süre sonra odamdan yayılan karanlık ve delilik odamın önünden geçen öğrencilere yayılmıştı.Benim deliliğimden halüsinasyon görerek intihar etmişlerdi.Bu yüzden benim bulunduğum kat yasaklanmıştı.Daha çok herkes benden korkuyordu.Beni iblis yada şeytan olarak tanımlıyorlardı.Hatta okul yönetimi bununlada kalmamıştı.Boynum ve kollarım olmak üzere üç zincir ve kelepçeyle beni odama mühürlemişlerdi.Bunlar Kaname ile olan olaylardan sonra oluyordu.Bunlar olunca ben daha fazla karanlığa sürüklenmiştim.Artık tamamen umutsuzdum.Bu umutsuzluk beni daha çok bitiriyordu.Bedenime bile dikkat etmiyordum.Yani nasıl desem...Ben kendimden çoktan geçmiştim...Sadece aklımda birkaç düşünce ile bomboş ve donuk bakışlarım kalmıştı geriye.Zincirlerim....Canımı yakıyor ve kalbimi acıtıyor...Kollarımdaki morluklar herne kadar vampir olursam olayım canımı yakıyordu.Yüzümde donuk bir bakış mevcuttu.Gözlerim artık ağlamaktan kurumuştu.Daha bana ne kadar kötülük yapılabilirdi?Daha ne kadar kırılabilirdi kalbim?Kapının açıldığını farkettim yavaşça.Birisi içeri geldi. " İyi misiniz? " Sesin geldiği yöne doğru başımı kaldırdım.Zincirlerim beni biraz engelliyordu ve ağırlardı.Normalde ağırlık kaldırabilirdim.Ancak umutsuz olduğum zamanlarda bir insan kadar güçsüz olurdum.Saçlarım yüzümün önüne düşmüştü.Ona baktım.Sarı saçlı ve yakışıklı bir elfti.Elf olduğunu anlayabilmiştim.Aurası ve yaydığı koku herkesten farklıydı.Elrond'un aksine normal bir elf olması bu aurayı büyütüyordu.Uzun zamandır buraya uğrayan ilk kişiydi.En çok görmek istediğim şey sarılabileceğim bir insandı.Kollarım buz gibiydi.Çok yalnızdım.Gözlerimin donukluğu geçmemişti daha.Ona baktım başımı kaldırarak.Yüzümde sanki ona muhtaçmışçasına bir ifade vardı.Bu istemsizce olmuştu.Sanki uzun zamandır insanlardan uzak yaşamış bir köpek gibiydim.Yavaşça yerde emekleyerek onun yanına gittim ve üstündeki ceketi çekerek onu kendime doğru eğdim.Sıkıca sarıldım ona...Sıcaktı...Belki benden korkacaktı ancak buna şu an herşeyden çok ihtiyacım vardı.Çok mutsuz ve yalnızdım.Kollarımdaki zincirler canımı yakmaya devam ediyordu ancak karşımdaki kişiye sarılmak benim acımı unutturuyordu. "Lütfen beni yalnızlığıma terketme" diyebildim sadece kısık bir sesle.Kollarımdaki soğukluk devam ediyordu.Karşımdaki kişinin kim olduğunu bile bilmememe rağmen ona sarılmak bir tehlike teşkil etmiyordu benim için.O mutlaka iyi birisi olmalı diye içimden geçiriyordum Ona cevap vermeye çalışıyordum.Zincirlerimi çözmeyi başarmıştı.Onları bende çözebilecek kadar güçlü birisiydim.Ancak yapmamam birçok kişi için iyi olacaktı.Bir daha gelecek olan travmada neler olacağını ben bile kestiremiyordum.Bu yüzden belkide o zincirlerin çıkmaması ve acıya göğüs germem daha iyi olacaktı.Gözlerimden akan yaşları kafamı narince sallamamla üstümden bir civa tanesi gibi ayrıldılar.Bunu nasıl yaptığımı bilmiyordum ancak bir temel içgüdü gibi üstüme ve zihnime yerleşmişti bir şekilde...Yani alışılmış refleks gibi birşeydi.Bilerek yapmamıştım.Onlar benim bedenimden ayrıldığı an kayboldular tamamen.Onun bana seslendiğini duyar gibiyim. " Umarım şimdi daha iyisindir. " İyi miyim?Evet...Kollarımdaki soğuk ve beni soyutlayan zincirler olmadan daha iyiyim.Hala güçsüzüm.Bunu farkedebiliyorum.Ancak şu an için güçsüz olmak bu okuldaki herkes için daha iyi...Yoksa tüm okulu yoketmem içten bile değil.Artık narin bedenim tamamen olduğu gibi görünmemi sağlıyor.Olduğum gibiyim tam şu an.Şu an nasıl sevimli ve aciz görünüyorsam öyleyim.Bir erkeğin aşkından parçalandım ve bin parçaya ayrıldım.İnsanoğlunun yıllardan beri aşktan ölmesinin nedenini şimdi çok iyi anlayabiliyorum.Yada en azından anlamaya çalışıyorum.Ancak anlayabileceğimi eminim.Şu gidişle uzun süre dünya üzerinde kalmam mümkün bile değil.Kırılan zincirlere bakıyorum göz ucuyla.Hala bana çok soğuk geliyorlar.Sanki uzayacak ve beni tekrar kilitleyecek gibiler.Ancak buna alıştım.Maalesef o az evvelki donuk bakışlarımı üzerimden atamıyorum.Saçlarım ise yer yer uzamış.Bakımsız olmama rağmen bu görüntümle bile eskisinden güzel olduğum söylenebilir.Üstümdeki kıyafet herkesi cezbedebilecek seviyede olmasına rağmen artık hiçbirşey önemli değil benim için.Hiçbir erkeğe sahip olmak istemiyorum tek bir kişiden başka.O kişi ise Sorcha adında bir vampire aşık...Beni tercih etmemesini anlayabilirim.Kim benim gibi birisini isterki zaten...Kendi çapımda ve görünüşte güzel olsam bile içimdeki karanlık kişiliğimi yok etmek üzere...Ancak bunun nedeni ise büyük derecede belli.Sadece beni üzenler yüzünden kendimi hergün karanlığa hapsediyorum.Hergün bin parçaya ayrılarak tekrar birleşiyorum bir şekilde...Ancak kalbimin yamaları artık eskisi kadar sağlam değil.Tek sarsıntıda diğerleride açılıyor.Ben iyi bir terzi değilim...Maalesef böyle şeyleri bile yamayamıyorum.Bacaklarımı karnıma doğru çekerek başımı dizlerime yaslıyorum. " Eskisinden daha iyiyim.T-teşekkür ederim...Beatrice Kamelot" Kendi adımı söylemenin zamanı gelmişti diye düşünüyorum.Birde bu elfin benden korkmasını istemiyorum.Zaten kime adımı söylesem benden korkarak kaçıyor ve uzaklaşıyor.Artık bu saçma kalıplar yüzünden kimsem kalmadı.
| |
| | | Haberci Ruh Oyun Yöneticisi
Mesaj Sayısı : 246 Kayıt tarihi : 08/01/10 Anavatanı : Mehventep
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Çarş. Şub. 24, 2010 6:02 pm | |
| | |
| | | Josephine Le Jeune Dealota
Mesaj Sayısı : 9 Kayıt tarihi : 25/02/10
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Paz Şub. 28, 2010 8:54 am | |
| İsim, Soyisim: Josephine Le Jeune Multi Player: Darius Le Jeune + Darius'un sahibi rp yi bıraktığı için bu karekter artık beni...^o^ | |
| | | Esther de Aurilla Dealota
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 28/03/10 Yaş : 28 Anavatanı : İngiliz
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Paz Mart 28, 2010 11:40 am | |
| İsim, Soyisim: Minami Maxwell Multi Player: Esther de Aurilla Örnek RP: Daha önceki başvurularımda~ | |
| | | Haberci Ruh Oyun Yöneticisi
Mesaj Sayısı : 246 Kayıt tarihi : 08/01/10 Anavatanı : Mehventep
| Konu: Geri: Multi Player Başvuruları Ptsi Mart 29, 2010 2:12 pm | |
| | |
| | | | Multi Player Başvuruları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|